Farkındalığa davet
Az daha bekle demini alsın çay o denli içelim…. Dimi az daha bekle dem’ini alsın. Çay tiryakileri bilir ki demini almayan çayı içmek zordur.
İnsan da o denli midir? Demini almalı, beklemeli, sabretmeli midir?
Beklerken hiçbir şey olmuyormuş üzere görünür. Beklemek, hiçbir şey yapmamak, bir şey olmak zorunda olmaması ile kalabilmek de güç zanat
tır. Aslında dem, ustalıktır, sanattır.
Her şeye dair eksik bir bilgiyle başladığımız dünyada seçenekler sonsuzdur.
Zamansızlığın armağanı acelecilik; bizleri durmaya, düşünmeye, içimize bakabilmeye, öbürleri ile temas etmeye uzak kıyılara düşürürken, hayatlarımızın eyleyeni değil izleyicisi olmamızı mecbur kılıyor.
Kaç adım gittiğinizin ne kadar kazandığınızın ya da ne vakit hayatınızın son bulacağının pek de bir ehemmiyeti yoktur! Değerli olan hayatı nasıl yaşadığınızdır. Kısa periyodik sonuçların sürat çağı bizleri sonuca davet ediyor. Eşyaların, fırsatların ve insanların bile bir yedeğinin olduğu dünyamızda yavaşlamak zahmetli geliyor.
Oysa durup beklemek, sessizliğin içindeki sesleri duymak, bilgiyi sınamak, üzerine düşünmek, hislere yüzünü dönmek yani biraz demlenmek. Nasıl geliyor kulağınıza.
Kimsenin beklemeye, boşluğa tahammüle sabrı yok. Acelemiz var. Halbuki sonuç tek başına maksat olamaz, süreç sonuca dahildir ki insan yolda büyür. Sonuca odaklanmanın beyhude bir gayret olduğunu bilir fakat yeniden de yolu keşfetmeye, yolun getirdiği zorlukları görmezden gelmeye çalışırız. Hırslanır, yargılar, sabırsızlığa sürükleniriz.
Kalp kendisine yavaşça söylenenleri duyarmış. Ben sizleri telaşsız bir farkındalığa, anın içinde olup biteni duyumsamaya, duyabilmeye, görebilmeye, anlayabilmeye davet ediyorum. Yeterli makûs, hoş yakışıksız paha yargılarından arındırarak olanı olduğu haliyle kabul edip, sabretmeye, başlangıç ruhuna, yargılarınızı fark etmeye, sabra, akışına bırakabilmeye, öz şefkatli bir tavra niyet etmeye davet ediyorum.
Bu davet boyunca sizi artık ve burada olmaya davet ediyorum.
Share this content:
Yorum gönder